28 Temmuz 2015 Salı

Fransa - Marsilya




Güney Fransa'da Provence-Alpes-Côte d'Azur bölgesi... 2013 yaz tatilimizin başlangıcı burası oldu. Seçtiğimiz şehir ise Fransa'nın en eski yerleşkesi diyebileceğimiz ve başkent Paris'ten sonra en büyük şehir olan Marsilya (Marseille)...



Seyahatimizin başlaması için sabırsızlıkla bekliyordum. Ama tabi ki ilk yapmamız gereken vize alabilmekti. Eşim işi dolayısı ile yurt dışında sürekli seyahat ettiğinden dolayı kendisinin vize alması gerekmiyordu. Ama benim bu uğraşı vermem gerekiyordu. Bunun için İstanbul Fransa Başkonsolosluğu'na gitmek yerine biraz da hoş vakit geçirmek için en sevdiğim şehir İzmir'e gitmeye karar verdik. İnternette yaptığım araştırmalar sonucu İzmir'de Vfs Global Vize Başvuru Merkezi aracılığı ile Fransa'ya vize alımının kolaylıkla sağlanabildiğini öğrendik ve hemen randevu aldık. İşiniz ile ilgili resmi yazılar, banka kesaplarının belgeleri, sgk dökümleri, oteller, uçak biletleri... Bildiğiniz gibi sayısız evrak toplayarak yorulduğum uzun bir uğraştan  sonra 60 euro vize ücreti ve 24.50 euro servis ücreti ile hemen bir hafta içerisinde hiçbir zorluk yaşamadan schengen vizesine sahip olabildim. İzmir'de ki kısa tatilimizde bu süreci keyifli hale getirdi tabii...

Artık uçuş zamanı gelmişti. Türk Hava Yolları'nın ayrıcalıklı yolculuğunu yaşayarak Marsilya'ya varmak için biletlerimizi çok önceden (kişi başı 400 TL'ye) almıştık. Yaklaşık iki buçuk saat süren bir seyahatin ardından, beklentilerimin çok üzerinde olan bir kente ulaşacağımızı sanmıyordum. Ve işte oradaydık. Marsilya...



Başkent Paris popülaritesini koruyorken, Marsilya'nın barındırdığı güzellikleri görmezden gelmemek gerekiyor. Kent oldukça büyük bir yerleşke. Bu kadar büyük bir alan nasıl gezilecek diye endişe etmeyin. O kadar çok turist var ki, kenti adım adım keşfederken kendinizi hem yalnız hissetmiyorsunuz hem de merakla turunuza devam ediyorsunuz. Sokak aralarında, merkezde elinde broşürleri veya küçük haritaları ile kenti keşfetmeye çalışan sayısız turist oluyor. Çok gelişmiş bir ulaşım ağına sahip olduğu için de şehrin içerisinde ve dışarısında dilediğinizce vakit geçirebiliyorsunuz. Ulaşım hiçbir şekilde size sorun yaratmıyor. Uçağımız havaalanına indikten sonra bile kolaylıkla merkeze gidebildik. Havaalanından çıktığımızda hemen sağ tarafta her 20 dakikada bir otobüsler kalkış yapıyor. Hemen biletlerinizi alıp, hiç bekleme yapmadan St. Charles Garı'na ulaşabiliyorsunuz (biletler 8 euro). 

St. Charles Garı kentin yüksek bir tepesi üzerinde kurulmuş, tarihi eski bir mekan. Provence Bölgesi'ndeki birçok yere burada ki trenler aracılığı ile ulaşabiliyorsunuz. Bu tarihi mekan o kadar güzel ki, birçok Fransız filminde film seti olarak da kullanılmış. Büyüleyici... Dışarı çıktığınızda her güzelliğin bir zorluğu olduğunu hemen anlıyorsunuz: yürümek zorunda olduğunuz çok sayıda ki merdivenler... Ancak basamakları tek tek inerken harika bir manzara karşınızda olacak.

Otelimizi kentte daha kolay gezebilmek amacıyla merkeze yakın olacak şekilde ayarlamaya çalışmıştık. Aynı zamanda gara da çok uzak değildi. Öyle ki her iki tarafa da yürüyerek ulaşabiliyorduk. İki geceliğine konakladığımız otel Residhome Marseille Saint-Charles'dı. 144 euro ödeme yaparak, Marsilya'nın merkezinde konforlu ve hizmet kalitesi başarılı bir otelde dinlenebilmeniz böylece mümkün oluyor. 


Birkaç saatlik dinlenmenin ardından hemen kendimizi merkezde bulduk: Vieux Port (eski liman). Buradan ister 16 euroya alabileceğiniz biletlerle otobüslere binerek şehir turlarına katılın, isterseniz şehrin her yerini aynı bizim gibi saatlerce yürüyerek keşfedin. Çünkü yorulduğunuzda kolaylıkla taksi bulabilmeniz mümkün olacaktır. Ayrıca her sokakta, her meydanda tarihi yaşıyorsunuz. Bunun yanında diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi her sokakta ayrı bir sürpriz ile karşılaşabilirsiniz. Sokak sanatlarında özellikle de graffiti dalında ne kadar başarılı olduklarını, yürüdüğünüz her sokakta görebileceksiniz. 




Sadece elinizde otelinizden alacağınız ufak bir şehir haritasını bulundurun ve kendinizi şehrin kalbine bırakın. Bu sebeple ve otopark sorunu nedeniyle araç kiralamanızı kesinlikle tavsiye etmiyorum. Bunu da belirtmem emin olun yararınıza olacaktır.




Evet, nerede kalmıştık? Eski limandayız.  Bu bölge U şeklinde bir yapıya sahip. Gün içerisinde ve geceleri liman boyunca küçük seyyar tezgahlarda her türlü turistik eşyanın satışı yapılmakta. Buradan sevdiklerinize veya kendinize küçük hatıralar alıyor iken, mis kokulu meşhur Marsilya sabunlarından almazsanız olmaz. 



Eski  limanın etrafında ve ara sokaklarda şık ve leziz restaurantlar ile cafe-barları bulabilirsiniz. Mekanların birçoğu pahalı değil, yemekler ise muhteşem. Lübnan mutfağı, Hint mutfağı, İtalyan mutfağı... Damak zevkinize hitap eden bir çok restoranı bulabilirsiniz. Özellikle çeşit çeşit olan pizzalarını tavsiye ederim. Ama bence tarih ile iç içe olan bu yerden, akdeniz mutfağı ve muhteşem ev yapımı Fransız şarabıyla lezzetlenmiş  romantik bir akşam yemeğini yaşamadan ayrılmayın. Bu liman kentinde deniz mahsullerinin her çeşidini görmeniz de mümkün tabii ki. Özellikle ünlü balık çorbası bouillabaisse'in pastis (rakı türü) ile birlikte çok lezzetli olduğunu seyahatimizden önce öğrenmiş olsamda, balık çorbasını sevmiyor oluşum bu tattan beni mahrum bıraktı.




Gün içerisinde turistik bir gezi planınız olabilir ya da dilerseniz tertemiz plajlarında güneşin keyfini sürebilirsiniz. Biz birkaç saatimizi plajda geçirdikten sonra hemen şehri keşfetmeye devam etmiştik. 




Limanın yukarı kısımlarında kalan La Panier'i dolaşmaya başladık. O leziz kokusuyla insanı çeken fırınları, küçük klasik Fransız kafelerini, sanata dair atölyeleri, binalar üzerinde tarihi anlatan heykelleri barındıran bu bölgede saatlerce vakit geçirilebilir. La Canebiere caddesinde de aynı keyifle dolaşabilmeniz mümkün olacaktır. Bu caddenin sonu bahsettiğimiz Vieux Port ile bağlanmaktadır. 





Bu arada şehrin büyüsüne kapılıp merkezinden uzaklaşmanızı tavsiye etmiyorum. Seyahatimiz öncesi birçok yerde Marsilya'da uyuşturucu çetelerinin yaygın olduğunu ve uyuşturucu kullanımının ciddi boyutlarda sorun yarattığını öğrenmiştim. Kendimizi kaptırıp, merakla ara sokaklarda yürüyor iken dairelerden gelen sesler biraz ürkütücüydü. Ayrıca her ne kadar tedbirli davranıyor olsakta, şehirde gece ve gündüz güvenliği elden bırakmayan bisikletli polis memurlarının, fotoğraf makinemizi aramızda tutmamız için bile uyarı da bulunması endişe yaratmadı diyemem. Bu da şehrin ne yazık ki karanlık bir yüzü. O yüzden mümkün olduğunda turistlerin bulunduğu yerlerde vakit geçirmenizi tavsiye ediyorum.

Görülmesi gereken yerlerden biri de Fransa'nın sembollerinden biri olan Catedrale de la Major. Bu yapı başta olmak üzere, şehirde ki tüm kiliseler inanılmaz derecede büyüleyici bir mimariye sahip. 








Ayrıca Basilique de Notr Dame dela Garde'de şehrin gezilecek önemli yerleri arasında bulunuyor. Basilikaya  şehir turu sağlayan Le Petite Trainler veya Le Vieux'dan kalkan şehir içi otobüsleri ile ulaşarak, Marsilya'nın panaromik bir görüntüsünü izleyebilirsiniz. Neo-Bizans örneği olan ve 1864 yılında yapılan bu kilise muazzam bir yer...





Liman kenarında bir kafe de kahvenizi yudumlayarak gün batımını seyrederken, tüm gezinizin yorgunluğunu atıyorsunuz. Bizim Marsilya turumuz kısaca bu kadardı. Öyle olmasa da Marsilya en fazla 3-4 gecenizi geçirseniz, gezilecek her önemli noktaya uğrayabileceğiniz bir şehir. Tatilimizin ilk iki gecesini ve son iki gecesini buraya ayırarak doğru karar verdiğimize eminim. Çünkü dönüşte bizi bekleyen Cannes ve Monaco turu için dinlenme noktamız Marsilya olmuştu. Arada ki üç gecelik rüya ise Barselona'da yaşanacaktı...